%100 Gerçek Ensest Anilarım Bolum: 30 Ozge Yengem

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32

Babes

%100 Gerçek Ensest Anilarım Bolum: 30 Ozge Yengem
Saat gece 11 suları olmuştu ve telefonum çaldı. Alan kodlu numaraydı merak edip açtım;

– Efendim?
– Merhaba iyi geceler Kuzey bey ile mi görüşüyorum?
– Evet benim.
– ***** hastanesinden arıyorum Cennet hanım uyandı. Onu haber vermek istedim. Gelip görebilirsiniz.
– Nasıl? Uyandı gözlerini açtı mı?

Mete ile Zeki pür dikkat beni dinliyorlardı.

– Evet uyandı, hatta sizi sordu.
– Tamam hemen geliyorum hemen.

Telefonu kapatıp cebime koydum;

– Beyler kalkın Cennet uyanmış, hadi hastaneye gidiyoruz.

Mete;

– Oh sonunda bir iyi haber.

Mete Zeki’nin kolundan tutup asıldı, ayağa kalkmış gidiyorduk. Zeki birden durdu;

– Durun hacı gülleyi unuttuk!

Koşarak geri döndü. Ferhat için açıp kaldırımın üstüne koyduğu birayı eline aldı;

– Kalk hacı gülle kalk, Cennet uyanmış amına koyayım.

Bira şişesini eline aldı ve yanımıza koşmaya başladı. Tedirgin gözlerle Mete ile bakışıyorduk. Sinirleri bozuktu tabii, birayı kafasına dikti, yanımıza geldi Zeki. Mete koluna girdi ve arabaya binip hastaneye gittik. Koşarak içeriye girmiştim. Danışmada ki kadın beni beklercesine, yanıma geldi ve odayı gösterdi. Zeki elinde bira şişesi ile girmişti hastaneye. Koşarak odasının kapısını açtık. Cennet’in baş ucuna gittim. Elini kaldırmaya hali yoktu. Yanında doktor vardı. Cennet’in saçlarını okşuyordum. Ayak uçlarında Mete ve Zeki vardı.

– Çok korkuttun bizi.
– Çok mu meraklandırdım sizi.
– Evet, özür dilerim yetişemedim.
– Suçlama kendini. Böyle olması gerekiyormuş.
– Yaşadığına çok sevindim. Tekrar tutundun hayata.
– Yaşıyorum değil mi? Korkunç bir kazaydı Kuzey.

Ağlamaya başladı. Doktor geriye döndü, kapıdan çıkacaktı. Zeki’nin elindeki bira şişesini gördü;

– Hastanın yanına alkol ile mi giriyorsun?

Zeki boş gözlerle elinde ki bira şişesine baktı. Yan tarafta duran çöp kutusuna içindeki birayı boşalttı ve şişeyi doktora gösterdi;

– Alkol şişesi değil! Ferhat bu! Ferhat. Arkadaşım o benim!

Cennet Zeki’yi dinliyordu. Anlam verememişti. Mete Zeki’nin koluna girdi;

– Tamam Zeki’cim gel oturalım şuraya.
– Ferhat oğlum bu geçmiş olsuna geldi Cennete alkol şişesi diyor kamil ya!

Zeki banka oturmuş, elinde ki şişeyi tutuyordu. Cennete tekrar döndüm;

– Merak etme iyi olacaksın. Birkaç gün sonra görüşemeyeceğiz, askere gidiyorum. Sana söz veriyorum yalnız bırakmayacağım seni. Yalnız kalmayacaksın tamam mı?

Tamam dercesine ağlıyor, başını sallıyordu. Alnından öptüm ve odasından çıktım.

Mete;

– Doğru düzgün sevinemedim bile lan! Oğlum şaka gibi hala aklım almıyor Ferhat’ı bugün toprağa gömdük lan.
– Sorma kanka sorma, aynı durumdayım. Neyse hadi dağılalım evlere artık. Rahat uyuyamacağız ama dinlenmemiz lazım. Hadi Zeki kalk. Zeki!

Zeki elinde ki bira şişesini sıkıca tuttu. Bizimle birlikte dışarıya çıktı. Yanımızdan ayrıldı. Arkasından seslendim;

– Zeki nereye gidiyorsun? Eve gideceğiz gelsene.

Zeki elinde ki şişeye bakarak yürüyordu;

– Yok hacı gülle, ben Ferhat ile oturacağım biraz daha. Gidin hadi siz. Gidin… gidin…

Arkasından gidiyordum Mete kolumdan tuttu;

– Bırak abi gitsin kafayı toplar biraz.
– Bir şey yapmasın la bu deli? İyice uçtu kafası.
– Yapmaz kanka hadi eve bırakayım seni.
– Peki gidelim hadi.

Yol boyunca ölümün her an yanımızda olduğunu düşünüyordum. Ben Cennet ölecek diye beklerken, aylarca komada yatması yüzünden kırılan umudum, mantıklı düşünmüyordu artık aklım. Açıkça ümidimi kaybetmişken, birden Ferhat’ın acı ölümüyle yıkılmıştım. Bugün ise, umudumu kaybettiğim kişi, ölecek kesin dediğim kişi, ilk günkü gibi hayata tekrar açmıştı gözlerini. Zayıflamış, dudakları kurumuş, gözleri morluk içerisinde, yeniden doğmuştu. Ferhat hiç beklemediği, ummadığı anda yakalanmıştı Azrail’e. Ölüm bu kadar soğuktu işte. Kimin ne zaman öleceği, nerede öleceği hiç belli değildi. Öldü gözüyle baktığın insan hayata yeniden doğarken, daha hayatının en başında, genç yaşında toprağa gömmüştük Ferhat’ı. Aklımı oynatacak gibi olsam da güçlü olmaya çalışıyordum. Eve varmıştık Mete’nin dürtmesi ile kendime kendim;

– Kanka geldik.
– Ha eyvallah kanka hadi görüşürüz.
– Eyvallah.

Arabadan indim kapısını kapattım. Mete gidiyordu, arabanın arkasından baktım ona. Aklıma Ferhat’ın İlayda’yı uğurlarken söylediği söz geldi aklıma; “kanka grup dağılıyor be” demişti Mete’ye. Kaldırıma oturup ağlamaya başladım. Grup işte şimdi dağılmıştı. Evin kapısı açıldı ve Özge yanıma geldi. Kaldırıma, yanı başıma oturdu. Elini başıma atıp göğüslerine yatırdı. Saçlarımı okşuyordu. Küçük bir çocuk gibi ağlıyordum. Sakinleştirmeye çalışıyordu beni. Elimden tutup kaldırdı ve eve soktu. Babam uyumamış, koltukta oturmuş, içkisini içiyordu. Özge odamıza çıkarttı ve üstümde ki kirli tişörtü çıkarttı. Toz, topraktı hep üzerim. Beni soydu ve elimden tutup duşa soktu. Ilık suyla yıkadı ve küçük bir çocuğa gösterdiği ilgi gibi üzerime titreyerek giydirdi beni. Elimden tutup yatağa yatırdı. Pikeyi üstüme örttü ve saçlarımı okşayarak baş ucuma oturdu. Sıcak suyun etkisiyle iyice mayışmıştım. Gözlerim kayıyor, göz kapaklarım kapanıyordu. Kendimden geçmiş uyuyordum. Gördüğüm rüya ile sıçrayarak uyanmıştım.

Rüyamda;

“Ferhat ile birlikte geçirdiğimiz okul yıllarımız, gittiğimiz partiler, siktiğimiz kadınlar gözümün önüne geldi hep. Sürekli Ferhat ön plandaydı. Dayımı dövdüğü o sahne, Zeki’yi kaldırdığımız hastane olayları. Her şeyi görüyordum rüyamda. En son mezarlığın başında oturuyordu Ferhat. Kendi mezarının başında çömelmiş, ellerini birbirine bağlamış, mezarını izliyordu. Yanına gidip omzuna elimi attığım anda kaybolmuştu.”

Sıçrayarak kalktım yataktan. Terlemiştim. Zeki’nin sesini duyuyordum aşağıda.

– Aloow hacı gülle, hadi mangal yapacaz, yarın gidiyoruz ne bu miskinlik aloow!

Babam;

– Çık uyandır bari oğlum kalkacağı yok.

Kapıdan çıkmıştım. Zeki ile merdivenlerde karşılaştık. Mete koltukta oturuyordu. Babam arabaya mangal yapacağımız etleri, malzemeleri taşıyordu. Özge ve Gülizar aracın içindeydi. Zeki elinde ki bira şişesiyle bana bakıyor gülüyordu;

– Amma uyudun be hacı gülle, hadi kalk mangala gidiyoruz.

Elinde ki şişeye çarptı gözüm. İçini kum doldurmuş. Sıkı sıkı tutuyordu.

– Zeki o elinde ki ne? Neden kum doldurdun?
– Sizde Ferhat’ı tanımaz oldunuz ya! Hacı gülle Ferhat bu! Gece gittim mezarından kum aldım koydum şişeye. Bundan sonra hep yanımızda kardeşim!

Şişeyi havaya kaldırdı ve ona bakarak konuştu;

– Öyle değil mi len Fero, hacı gülle seni. Hadi gidiyoruz hadi.

Kolumdan tutup çekiştiriyordu. Mete’ye baktığımda Zeki için kafayı yedi işareti yapıyordu eliyle. Dudaklarımı sıktım ve aynen öyle dercesine başımı salladım.

Mete’nin arabasına bindik, arkadan babam bizi takip ediyordu;

– Nereye gidiyoruz peki?

Mete;

– Bizim bahçeye kanka. Benim ailem Zeki’nin, Ferhat’ın ailesi orada. Yarın askere gidiyoruz ya toplandık ailecek, zaman geçirelim diye.
– İyi düşünmüşsünüz kim planladı bunu?
– Ferhat’ın babası. Oğulu gibi görüyor adam artık bizi iyice.
– Yazık adama. Oğlu yaşasa bizle bir gidecekti askere.

Zeki araya girdi lafa;

– Gene gidecek. Ben yanımda götürecem Fero’yu.

Şişeye bakarak;

– Öyle değil mi lan Fero, Hınzır seni.

Şişeyi okşuyor, bağrına basıyordu. Mete’lerin bahçesine gelmiştik. Araçtan indik ve babama yardıma gittik. Bagajdan etleri falan aldık. Özge’ye sarıldım ve ilerledik. Bahçeden içeriye girdiğimiz de mangal koyulmuş. Ferhat’ın babası bir köşede Mete’nin babası ile konuşuyordu. Zeki’nin babası etleri pişiriyor, kadınlar bir yerde oturuyordu. Annem ile Özge ve Gülizar kadınların yanına gitti. Biz gençler olarak oturuyorduk. Zeki ayağa kalktı ve bağrına bastığı şişeyi, sandalyenin üstüne koydu;

– Sen burada bekle hacı gülle, geleceğiz birazdan yanına et yiyeceğiz. Babama bakayım ben!

Babasının yanına gitti Zeki, onunla birlikte et pişiriyordu.

– Oğlum Zeki harbiden uçtu iyice.
– Sorma abi kafayı yedi adam. Ferhat olarak görüyor, elinde ki şişeyi.
– İyi bir şey değil ama bu kanka.
– Boşver bırak kendi haline.

Zeki’yi izliyorduk. Mete’nin babası bize seslendi.

– Askerler ne yapıyorsunuz orada! Gelsenize yanımıza.

Mete’nin dizine vurdum hadi kalk diye. Yanlarına gittik, Ferhat’ın babası ağlayarak bizlere sarıldı. yanına oturduk. Ferhat’tan bahsediyorduk. Koca adam ağlayarak anlatıyordu oğlu ile olan anılarını, Ferhat’ın küçüklüğünü anlatıyordu. Zeki sandalyenin üstüne koyduğu şişeyi eline alıp yanımıza geldi. Artık sinirim bozulmuştu Zeki’nin bu hareketlerine. Zeki’nin gözümün önünde kafayı yemesine seyirci kalamazdım. Ayağa kalktım ve Zeki’nin üstüne doğru yürüdüm;

– Ne yapıyorsun ulan sen!

Zeki yüzüme bakıp gülüyordu. Herkes bize bakıyor, bizi dinliyordu.

– Ne yaptım hacı gülle? Ne oldu ki?

Elinden şişeyi aldım ve havaya kaldırdım;

– İçine kum doldurduğun şişeye Ferhat diyorsun. Delirdin mi oğlum sen? Ferhat mı bu? Öldü lan Ferhat öldü!

Zeki sinirden çılgına döndü. Üstüme doğru koştu ve kafasını karnıma vurup yere düşürdü beni. Elimden şişe yere düşmüş, kırılmıştı. İçindeki kumlar yere saçılmıştı. Zeki yerde birkaç yumruk attı bana ve üstümden kalktı. Yanımıza Mete koştu, Zeki’nin babası yanımıza geliyordu. Çok sert vurmuştu, karnımı tutarak yere çömelir vaziyette oturdum. Karnımı tutuyordum. Zeki panikle deli gibi davranıyor, yerde kırılan şişenin içine kumları tekrar doldurmaya çalışıyordu.

– Ferhat! Uyan lan! Ferhat ölme oğlum kalk lan! Ölme Ferhat! Kanka! Hacı gülle ölme be gel hacı gülle!

Ağlayarak haykırıyor, yerden topladığı kumları, kırılmış şişeye sokuyor, kırık şişeden tekrar kumlar yere dökülüyordu. Karnımı tutuyor Zeki’yi izliyordum. Babası kolundan tutup kaldırdı Zeki’yi. Zeki babasının kolundan sıyrıldı bana doğru koşmaya başladı. Öfkeyle üstüme doğru koşuyordu, tekrar vuracak diye kendimi sakınıyordum. Yere çömelip boynuma sarıldı;

– Öldü Kuzey’in oğlu Ferhat öldü lan! Kardeşim öldü oğlum!
– Tamam sakin ol Zeki tamam kardeşim.

Onunla birlikte ağlıyordum. Saçlarını okşuyordum. Ferhat’ın babası Zeki’nin koluna girdi ve yerden kaldırdı. Zeki’yi çekti ve sarıldı. konuşuyorlardı. Mete’nin babası yerden kaldırıp iyi olup olmadığımı sordu. Özge yanımdaydı. İyi olduğumu söyledim. Karnım acımıştı sadece. Sandalyeye geçip oturdum. Özge bir bardak su verdi. Onu içtim ve merak etmemesi gerektiğini söyledim. Kadınların yanına tekrar gitti oturdu. Bugünü zor da olsa geri de bırakmıştık. Telefonlarım hiç susmuyor, Merve, Nur herkes uğurlamaya geleceğini merak etmememi söylüyordu. Mete ve Zeki’nin kolundan tuttum, kenara çektim. Hastaneye gideceğimi gelip gelmeyeceklerini sordum. Cennet’in daha Ferhat’ın öldüğünden haberi bile yoktu. Çocuklar “tabii ki de geleceğiz” dediler ve Mete’nin arabasına binip hastaneye gittik. Cennet kalkamıyor, yatakta yatıyordu.

– Hoş geldiniz gençler. Demek yarın yolcusunuz. Keşke ayağa kalkıp uğurlayabilsem seni.

Yolda aldığımız çiçekleri Cennet’e verdik.

– Sorun değil canım, sen yeter ki kalk artık şuradan.
– Kalkacağım inşallah. Hani Ferhat? O hayırsız gelmedi mi? Yanıma da uğramadı hiç

Gözlerimiz dolmuş, Cennet’in suratına bakıyorduk. Zeki dışarıya çıktı. Mete ile ikimiz kalmıştık;

– Çok hayırsız ya, onca gün gelmedin, madem şimdi gel yarın askere gideceksin. Hem sizden ayrılmazdı o neden yok yanınızda? Geçen seferde yoktu? İyi mi Ferhat?

Yanına yaklaştım dudaklarım titriyordu;

– Şey Cennet, aslında Ferhat artık gelemez.
– Nasıl? O ne demek Kuzey?
– Ferhat motor kazasında öldü. Yaklaşık bir hafta önce.

Cennet elinde ki çiçekleri yere düşürmüştü. Boş gözlerle suratıma bakıp kekeliyordu;

– Ne? Nasıl? Ferhat? Öldü? Aman Allahım! Yok olamaz o çok genç daha ölemez yok!

Yanına gidip baş ucuna oturdum. Ağlıyordu, sakinleştirmek için saçlarını okşadım. Yüzüne kapandım.

– Ölümlü dünya Cennet. Biz sen öleceksin sanıyorken, hiç beklemediğimiz anda Ferhat öldü.

Boynuma sarılmış ağlıyordu. Onu sakinleştirdim, vedalaştık. Hastaneden ayrılmıştık. Zeki önden gidiyor konuşmuyordu. Mete, Zeki ve ben üçümüzde ayrı yerlerde yapacaktık Acemiliği. Evlerimize dağıldık. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ne seks, ne Özge ne de Gülizar o gün ailemle birlikte gece yarısına kadar oturduk. Gece yarısı uyudum ve sabah babamın sesiyle uyandım. Artık yolcu yolunda gerek, uyanmış, valizimi sırtıma almıştım. Fazla bir şey götürmüyordum. 3 ay sonra geri gelecektim zaten. Küs olduğum annem boynuma sarılıp ağlıyordu. Özge ağlıyordu. Sanki evden cenaze çıkıyor 3 ay sonra gene göreceksiniz diyordum. Zor da olsa vedalaştık. Arkadaşlarımla buluştum ve onlarla da vedalaştım. Babam bir araba bulmuş, araca atladık ve Manisa’nın yolunu tuttuk. Hiç bilmediğim, görmediğim yerlerdi buralar. Kırkağaç’a yaklaştıkça “ÖNCE VATAN” Tepesini görüyordum. Dedim yarrağı yedin oğlum çok tırmanacaksın bu dağa…

Babamda ile Nizamiye kapısında vedalaşmıştık. Çantamı orada ki askerlere verdim. İçini arıyorlardı. Belgelerimi verdim ve içeriye girdim. Bankların olduğu bölüme çantamı aldım ve ilerledim. Bölük numaram yazan bir kağıt vardı elimde. Bankların önünde askerler elinde pankartların içinde bölük numaraları yazıyordu. Kendi bölük numaramı görüp yanlarına gittim. Beklememi söylediler. Bir sigara yaktım ve oturdum banka. Yanıma devrelerim oturdu. Aynı bölükte olacaktık. Böylece askerlik maceram da başlamış oldu…

ASKERLİK İLE OLAN BÖLÜMÜ ATLAMAYI DÜŞÜNÜYORUM, ZATEN YAZSAM BİR BÖLÜM ANCA ÇIKARTIRIM O YÜZDEN DİREK ASKERDEN GELDİĞİM İLE BAŞLAYACAĞIM DEĞERLİ OKURLAR. ASKERDE GEÇEN, GEÇMİŞ 1 SENEYİ KALEME ALMAYACAK, TAMAMEN ASKERDEN DÖNÜŞÜMDE NELER OLUP, BİTTİĞİNİ YAZACAĞIM! YARIN HASTANEYE GİDİYORUM. BU BÖLÜMÜ SEZON ARASI GİBİ DÜŞÜNÜN. BU HAFTA İÇERİSİNDE YENİ BÖLÜMÜ YETİŞTİREMEYEBİLİRİM.

SABIRLA BEKLEDİĞİNİZ, VE GÖSTERDİĞİNİZ İLGİ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM! BİLİYORUM BURASI ABAZAN SİTESİ, BURADA PAYLAŞILAN HİKAYE SİKTİM, SOKTUMLU OLMAK ZORUNDA! AMA SİZLER BENİM HİKAYEMİ OKUYORSANIZ, BU ABAZANLARIN İÇERİSİNDE YER ALMIYOR, SİKTİM, SOKTUMDAN DAHA ÖTE ŞEYLER BEKLİYORSUNUZ. BEN PROFESYONEL BİR YAZAR DEĞİLİM. EĞİTİMİM YOK. BİR HATAM KUSURUM VARSA AFFOLA. TEKRARDAN TÜM DEĞERLİ OKURLARIMA TEŞEKKÜR EDER, KEYİFLİ GÜNLER DİLERİM.

YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE…

30. BÖLÜM SONU…

DEVAM EDECEK…

Ben Esra telefonda seni boşaltmamı ister misin?
Telefon Numaram: 00237 8000 92 32